14 Kasım 2007 Çarşamba

Hece canavarları mahallemizin “li”sini yuttu



Sıfır ikiyüzoniki ikiyüzdoksanüç otuziki yetmişyediyi arayıp telefona çıkan ilk kişiye - aloo beni aramışsınız- demek istiyorum. Telefonu açan kişi beni tanımıycak biliyorum. -Siz kimsiniz hanfendi, diyecek. Ben kanatlı kapının demir sürgüsü, belik belik saçlarının örgüsü,… Alooo…Beni aramışsınız bulamamışsınız. Halbuse ben hep buradaydım. Burada bu ahizenin karşı ucunda. Bu kadar eziyet etmek istemezdim varken yok gibi görünmek hiçken hep olmak azken pek olmak bu kadar bekletmek istemezdim cümle âlinizi. Lâkin hayat hiç kolay olmadı şu numaralarınızı çevirdiğim ana kadar, malum okul öğrencilik kolay değil. Hepsi eksiye programlı bilançolar dünyasından çizgili dünyalara uzandı yollar, düştüm yuvarlandım durmadım koşmadım yürüdüm de yürüdüm. Lastik kemerimden bir çizviye takılmışım köşeyi dönerken kurtulmak için geri döndüm meğer rotam şaşmış uzadıkça uzamış belimdeki lastik kopmamış. İyi ki koşmamışım dedim kendi kendime ondan sonra kopmayan lastik sinek gibi çekip yapıştırmamışsa fazla asılmadım ondan. Ya lastik kopsa kel görünseydi! Takkemiydi?!. Çiz babam çiz die çok işkenceler ettiler bize. Haberin yok. İtilmiş gibi bir luzumsuz savaş sahnesinin içine: baktım göremedim önceleri sonra gördüm anlamadım anladım bilemedim bildim vazgeçemedim  yenildim yıkıldım, düştüm ama tutundum bir çizviye, alçak tepelerden geçtim yükseklere konamadım daha olmadı kanatlar çizdim orantıyı tutturamamışım! yüksek tepelerin eteklerine basamaklar çizdim basamadım, çizgi çiviler çaktım adını çizviye yaptım, basamamaklara ali canlar ayşeler resmettim arkadan gelenler yönünü bulsunlar kayıp düşmesinler die, kötümü ettim, uçurumlardan direklerden virajlardan son anda döndüm, yüzme bilsem keşke denizleri aşıp gelemedim mecbur karayollarını kullandım haliyle uzadı vakit aldı. Terminaller filan. Hiç haz etmem o bol sinekli karanlık soğuk kapısında sigara tiryakilerinin kışları it gibi titreştiği yerleri. Hani çok beklemiş yorulmuşsanız diyorum bi çay içseydiniz kola içseydiniz soğuk su içseydiniz. Buradayım işte ahizenin diğer ucunda buradaaa.–Siz kimisiniz hanfendi?! Ben yani benim.Biz sizi aramadık benim hanım, dicek E noldu şimdi bu zamana kadar aramadınız da noldu. Çok iyi bir halt etmemişsiniz. Arasaydınız şayet, size pamuk şekerler alırdım, çikolatalar alırdım; oyuncaklar alırdım, pamuk pirensesle yedi cüceleri anlatırdım, başka başka masallar, atlı karıncaya bindirirdim, size pilav yapardım! Desem diyorum. Ama olur olur ya tanıdık bir ses çıkar. Aaa kıs naber deyiverir. Bizim eski bahçenin horozu Pıtırdan konuşmaya başlarız. Pıtır hani şu bir vakitler Güneştepe’nin Güneş”li”tepe olduğu hece canavarlarının “li”yi yutmadığı yıllara ait o horoz fotoğrafındaki kırmızı ibikli aksi şey. Bilen bilir güçlüydü çevikti bizim ekmek ayvalarının yegane bekçisiydi. Mahalledeki tüm çocuklara racon keserdi, gaga atardı, kanat çırpardı. Kaldırımları parseller gelene geçene tos atardı. Keçi gibi inatçı bir horozdu. Garip çin mitolojisinde de keçi horoza tekabül eder bu da keçi gibi inatçı ama hem cinslerine göre yakışıklı bir horozdu. Ey gidim. Lâkin (bak ikinci kez lâkin diyorum-üç oldu-) vakitsiz öttü rahmetli. Horozumuzu damdan dama uçurdular sonrada kaçırdılar! Acaba diyorum bir tavuğu olsaydı daha mı sakin olurdu? Yalnızdı hayvancaaz ağresifti.